23 Ekim 2017 Pazartesi

''aşk'' hali(m)..








Bir dua bu
sana adanan
Belki de sadece bir an
sana koşan
Ne varsa bildiğim
hep sana varan
hallerdeyim.

Belki güvercin kanadıyım,
baştan aşağı özgürlük kokuyorum ruhuna.

Bazen de bir gökkuşağı,
renk renk göz kırpıyorum hayallerine.

Ama en çok da sabır,
yaprak yaprak açmak için koca kış bekleyen bir ağacım gönlüne.

Bir şarkı bu
sana söylenen
Belki de sadece bir dilek
sana tutunan
Ne varsa bildiğim
hep sana varan
hallerdeyim..

*SimLa

28 Mart 2017 Salı

Yarın'a veda..


Yarına giden her yol biraz eksik, biraz yarım. Var mı? Yok mu? muamma.. Lakin her daim yarın yapar, söyler ve yahut gider insan.
Erteler durur aslında hayatı hep bir sonraya, o sonra gelir mi bilmeden! Gelecekmiş gibi kendinden emin konuşur dil.

Ve hayat sürprizleri sever, iyi ya da kötü; gelir alır seni senden, yarına kalanları umursamadan. Sonralar unutulur, her şey toz duman.

Var olmanın dışında, yok olmak diye bir şey de var; hiç düşünülmeyen, tıpkı kendi gibi yok sayılan. Ve belki de hayatın tek gerçeği en acısından..

Hep bir veda, erken olanından. Hiçbir zaman diliminde geç sayılmaz çünkü. Hayatın en katı, duygununsa en sıvı hali. Üstelik anlaşılmaya da ihtiyacı yok, öyle eşsiz bir yalnızlık!

Kabullenilmekten öte bir hali yok gibi, sadece bir his; en derinimden..
Koca dünya güneş olsa ısıtamaz, öyle soğuk bu havalar..
Sorma!

Yarına ertelenemeyecek kadar küçük bir an, hayat; hiç bitmeyecek sandığımız.


*Simla 28/03/2017


3 Temmuz 2014 Perşembe

Ömürlük Misafir..














''O'' gelene dek, kalp hanene yazılan her hayat bir nefeslik.


      Alıştırmalı kalbi, her varlığın bir gün yokluğa taşınabileceğine. Seslerin arafta, renklerin çıplak kalabileceğine, aniden!

      ''Hiç hesapta yokken'' diye bitirmemek için dilinin ucunda sallanan cümleleri. -ki her şey ihtimal dahilindedir kalp evinde. ''Seni asla bırakıp gitmem'' dersin, lakin arkana bakmadan koşar adımlarla gidersin. ''Seni hiç aldatmayacağım'' dersin, ve bir gün başkasının gözlerinde bırakırsın sadakatini kimbilir.. ''Seni hep seveceğim'' dersin, ama yüreğin arı misali her çiçekten bal almaya hevesli belki de. Hayatta; ''hep'', 'hiç'' ve ''asla'' kadar nankör kelimeler yoktur, öğrenirsin.

       Çok şey söyler insan, düşünerek yahut düşünmeyerek. Kimi zaman kalpten, kimi zaman laf olsun diye. Ve söylendiği an da uçar kimi sözcükler, uçurtma sanki. Oysa bazı cümleler hayat kadar ciddi; gülümseme sebebi, mutluluk kaynağı. Kalbi kuş misali kanatlandırıp uçurabilirde, olduğu yere çivi gibi çakabilirde; gökkuşağını hayatına taşıyabileceği gibi, günleri sonsuz geceye bulayabilirde..

       Öyle güzel, öyle tehlikeli. Ve bir ihtiyaç, çünkü duymak ister insan; her ne olursa olsun. Sanırsın sözcükler bir dilek ağacı, bağlarsın tüm hayallerini peşi sıra. Nihayetinde durulur bir gün kalp, su misali.

 
 De ki; misafir deyip geçme,
sen ömürlük olansın.
Gidişini maviye adar,
umutla beklerim seni.


* Simla 

15 Ağustos 2013 Perşembe

...











Her insanın içinde masallara inanan bir çocuk yaşar.
Ve birgün öl(dürül)ür o çocuk,
kalbiyle..


*Simla

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Masum olmalıydı hayat..





Nankörüz, başka açıklaması yok! Her şeyi unutmaya hazır bünyemiz.

Haksızlık, yalnızlık, ayrılık ve ölüm. Hiçbirini sonsuza dek ilk günkü gibi hissetmiyoruz.

Unutuyoruz farkında olmadan. Doğamız bu.. Ve en kötüsü de anlaşılır bir durum bu yaşadığımız. Olması gereken bu çünkü.



Bazen kendimiz yaşıyoruz, bazense uzaktan izliyoruz. ‘’Başınız sağolsun’’ ya da ‘’Allah rahmet eylesin’’ cümlesinde asılı kalıyor üzüntümüz kimi zaman.. Bizim içimize düştüğünde ise ateş, hiçbir sözcük yetmiyor. Ve acının sahibi olmamız, unutmamıza engel olamıyor.



Çıkar uğruna insanlar ölüyor, normal karşılıyoruz. Her gün türlü türlü vahşeti film gibi izliyoruz ve hayatımıza dönmemiz sadece bir kaç saniyemizi alıyor. Çünkü bize dokunan yok.

Çünkü bizim için her şey olağan, her şey normal seyrinde!



Ve insanız biz.

Bazen çok utanıyorum..

Bir yerlerde, kim oldukları önemli değil, büyük acılar yaşıyor insanlar ama elimizden bir şey gelmiyor.

Unutmak ise an meselesi.



Ama hiç kimse hak etmiyor böylesi çaresizliği, yalnızlığı.. Kimse kimseden üstün değil ki.

Bilmemki, nasıl yaşıyoruz!


*Simla

 















10 Mayıs 2013 Cuma

Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz .


Kadını kendisine sıra dışı gelen güzelliği yüzünden ayırır erkek diğerlerinden. Bir şekilde başkası gibi değildir ve bu yüzden ona âşık olur.
Burnu, göz kapakları, elleri, dişleri ya da belki ten rengidir ilgisini çeken.
Sonra kişisel özelliklerine takılır kafası: Kahkahası, durgunluğu, düşünce biçimi, becerisi ya da beceriksizliği, dişiliği ve yahut çocuksuluğu hoşuna gitmeye başlar...



Derken kokusunu keşfeder.
Banyodan yeni çıkmış ıslak halini, sabah uykudan kalktığında gülen şiş gözlerini, makyajsız cildini, ojesiz tırnaklarını sever...
Evet, o asla başkaları gibi değildir.
Bu yüzden "erkeğin sevdiği" kadın olur.


 

Sonra kendisine gösterilen minicik, küçücük güzel şeyler yüzünden sevmeye başlar kadın erkeği.
Sevilmenin tadını da alır erkek böylece...
Sevdiği tarafından sevilmek gibisi yoktur zaten...
Ama sevilmeye, çok sevilmeye başlayınca tuhaflaşır insan bünyesi...
Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz.
Ve kadın sevmeye başladı mı, kendini kaybeder...
"Sevmeyi" abartır kadın.


 

*Alıntı